Şiirsiz Şiir

bir insanı yazmak dünyayı yazmak demek

doğasını; iç kasırgalarını, mevsimlerini, günlük havasını, susuzluğunu, kuruyan eklemlerini, ıslak dokularını, dışa yansıyan ateşini, göz yaşlarının rengini, irinlerini, yaralarının kapanışını yazmak demek de dünya demek

bedenin her bir parçasını anlatmak; dağlardan, derelerden, mantarların ağlarından, kovuklardan, sonsuz organizmalardan, hiç öğrenilemeyecek dinamiklerden bahsetmek dünya demek

tarihini kaleme almak; dış tarihten asla bağımsız olmayan iç tarihi örmeye ancak insan kendi tarihi için kalkışabilir. İçten dışa bakışını, dışta kalamayışlarını ya da içte boğulup dışta savaşmalarını anlatmak dünya demek

erilini dişilini yazmak, iç manasıyla dış görüntüsünü ortaya koymak…?

bi insanın özeti verilebilir ancak yaşamın tüm hiç bir zaman kavranamayacağı gibi kişinin kendi yaşamını kavraması da söz konusu değildir belki bu yüzden yazar yazarlar ve içten içe değil içten dışa bakıp yine kısıtlı kavrayışlarla kendilerini yansıtmak için başkalarını kullanırlar

 

benim şiirsiz şiirlerimin ana itkisi ne? ana düşüncesi ne?

–iç hapishaneden yazılan notlar aslında

–“ben”lik araştırması belki biraz “iyelik” biraz fazlaca kendine dönüklük

–en safiyane demlerimin korkularını yazmaya utanç

–en safiyane deyişim de kibrimden

–kibrime öfke

çocuk aklımla imrendiklerimi mi ve çocuk halimle en büyük korkularımı mı yaşıyorum

–hapishane  –deli gömleği –şeffaf olma görünmezlik

maphusluk, çıldırmak ve görünmez olduğumu sanmak ana düşünceler, itkiler olabilirler mi?

sanırım yaşamımın ilk yıllarından hatırladığım 3 temel hikaye bunlar

belki de bunları suladım ilk günden beri bilinçi ve bilinçsiz

benim şiirsiz şiirimin gücünün temellendiği yer nerede?

ritmi mi  //sesi mi // sözcükleri mi // oyunculukta mı

bazen ritminde, bazen seslendirilmeden şiir olmuyorlar mutlaka okunmalılar hissi veriyor, oyun gibi geliyor bazen şiir ve bazen de şuursuz bi akış, sözcükler köküyse bir şiir ağacının benim şiirim henüz taze bi fidan gibi yer değiştirmeye hazır, yerlerine mıhlanmamış ve anlamları iyice dallanıp budaklanmamış halde.

bir fikir şiirleniyor

bir araştırma bir anlama çabasını geliştiriyor

iç savaş alevlenir dışarda savaş varsa

ve

dışardaki savaş ille içerdeki kuru otları ateşe verir

yani

savaş baştan sona da okunur sondan başa doğru da okunur

savaş hep vardır

peki

insan göç travmasını aşsa başka hiç bir şeyden korkmaz herhalde

 

 

 

İÇİNE SARAMAGO KAÇANLAR

O GECE (görkemli okumalısın burayı okur! iç sesinin en dramatik ögelerini keşfetmelisin)

O GECE

kimse böcekleri öldürmedi!

( ta ta ta ta )

Bir gece, yani o gece

hani her gün terkedip de şaşkın bir sevgili gibi, gelene dek ezbere 

kimse ayağının altına almadı

ellerinin arasında

iğrenmeden, gözleriyle bile 

öldürmedi bir böceği!

Ne katledildiler peşlerinde kinli bakışlarla ne yuvalarında kanlı işaretler

Bir karınca bile ölmedi;

ki biz ne karıncayı öldürEmeyenler gördük insan katlettiler

Yeryüzünde,

böceği doğuran da

O

-O

çok sevdiğin domatesi veren de

hani o vazgeçemediğin

kışın karasında ayın ayazında

gidip marketlere marketlere

alı alı verdiğin domateslerin

tohumu bile çatlarken

göklebir eder böceklerin yuvasını

ama o gece! o gece hayır!

O GECE, bir tohum tanesi bile

öldüremedi 

bir böceğin, hiç bir insanın gözünde masumlanamayacak larvasını

–bütün bebeler masum olmasına rağmen böceklerinki…. ah ikiyüzlü CİNSAnlar–

çünkü O GECE

şiirler yazılacaktı;

en

kabuklusundan

bacaklısından

hızlısından

kınkanatlısından

çok gözlüsünden

kıvrağından

yavaşından,

en

sabırlı ve zehirlisinden

umarsız

kayıtsız

yavşak

korkak

şiirler yazılacaktı;

mağdur olmayı asla başaramamış

katil olmadan katledilmiş

asalağından

sessizinden

zararlısından

katledilmiş böcekler yerine

yazılmış şiirler